Gaziantep Şehitkamil İlçe Müftüsü Abdullah Bekiroğlu, yaptığı değerlendirmede insan hakları kavramının temelinde İslam'ın ortaya koyduğu insan tasavvurunun bulunduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
"İnsan hakları dediğimiz zaman önce insandan bir başlamak lazım. Rabbimiz (Celle Celaluhu) kainatı insan temelli kurmuştur. Yani kainatta olan her şey aslında insanın yaşaması için, insanın varoluşu için, insanın hayatını idame ettirmesi için uygun hale getirilmiş. Bütün mahlukat en şerefli varlık olan insana hizmet için yaratılmış. Bu Kur'an-ı Kerim'in bize ihsas etmiş olduğu, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bize beyan etmiş olduğu en önemli bir konu. Bunu ifade ettikten sonra İslam'ın insana verdiği değer noktasına geçmeden önce İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi biliyorsunuz 10 Aralık 1948 yılında yayınlandı. 1948 yılındaki dünyaya şöyle bir bakalım. israilin Filistin'i işgal ettiği tarih ve israil devletinin kurulduğu tarih. Dolayısıyla buraya bir tırnak açacağız, bir parantez açacağız. İkincisi, İnsan Hakları Beyannamesi kabul edildiği tarihten ta 1970'lere kadar, yani 1948'den 1970'lere kadar,- daha öncesi de varsa daha öncesi daha vahim.- Hani bunu bir milat kabul ettiğimiz takdirde, dünya üzerinde özellikle Avrupa'da ve Amerika'da siyah ırktan olanlar, derilerinden dolayı çok ciddi şekilde ırkçılığa uğramış, çok ciddi şekilde hakları gasp edilmiş."
"Köleliği kaldırma temelinde de yine sömürgecilik var"
Müftü Bekiroğlu Batı'nın ikiyüzlülüğüne değinerek, "Sömürgeci Avrupa, köleliği kaldırdığı iddialarının temelinde de aslında köleliği kaldırmak için, insanlara hak vermek için yaptığı bir uygulama yok. Avrupa'nın ve Amerika'nın köleliği kaldırma temelinde de yine sömürgecilik var. Çünkü Amerikalılar ya da Avrupalılar köleliği kaldırırken, kölelik müessesesine ya da çalıştırdıkları, Afrika'dan getirdikleri, uzak doğudan getirdikleri kölelere yaptıkları masraflardan kaçmak için köleliği kaldırdılar. Çünkü bir hesap yapıyorlar, bakıyorlar ki günlük tüketimleri, barınmaları, vesaire vesaire kendilerine çok ciddi bir masraf getiriyor, 'Ne yapalım diyorlar.' O zaman diyorlar, 'Şu köleliği biz bir kaldıralım, bunlara bir ücret verelim. Bizim aylık masrafımız mesela diyelim ki 10 bin lira ise, biz bunlara 5 bin lira diye bir asgari ücret verelim. Diyelim ki bu 5 bin lira sizin geliriniz, siz özgürsünüz, bununla geçinin.' Aslında köleliği kaldırırken modern köleliği onunla birlikte getirmiş oldular ve ta 1970'lere kadar çok net bir şekilde 'Zenciler ve köpekler giremez.' diye lokantalarına yazı yazmış insanlar bunlar. Kendi sosyal hayatları içerisinde başka dinden olan, başka renkten olan, başka toplumlardan olan insanlara özgürlük hakkı vermemişler. Ama bunu yaparken de insan hakları kılıfı içerisinde, örtüsü içerisinde yapmaya çalışmışlar. Biz işte kölelere hak verdik, onlar artık kendileri özgür olarak çalışıyorlar ama verdikleri ücret köleliğin devamını, emperyalizmin, sömürgeciliğin devamını sağlayan bir ücrete dönüşmüş durumda." ifadelerini kullandı.
"İnsan Hakları Evrensel bildirgesi ilan edildiği yıl Filistin işgal edildi"

Müftü Bekiroğlu, "1948 yılında özellikle insan haklarını kabul eden başta Amerika olmak üzere, daha doğrusu bu bildiriyi yayınlayan başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, neredeyse Avrupa'nın önde gelen bütün ülkeleri el birliğiyle Filistin'i işgal etmişlerdir. İngiltere ki bu konuda başı çekmektedir. Filistin'i, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren 1948 yılına kadar Yahudilerin yerleşimine uygun hale getirme, burayı bi anlamda rezerve etme işini görmüştür. israilin kurulmasındaki temel şahsiyet İngiltere'dir. İngiltere, Filistin'i işgal etmiştir. Orayı israilin yerleşimine uygun hale getirmek için her türlü çabayı sarf etmiştir. Ve 1948 yılında da resmen israil Filistin'de kurulmuş. İnsan haklarından bahseden topluluk tam o tarihte bir işgale girişmiştir. Daha sonradan, aradan yıllar geçtikten sonra yine kendilerinin kurduğu Birleşmiş Milletler'in yayınladıkları onlarca aleyhte bildiriye, karara rağmen israil zulmünü, sömürgesini, işgalini bugüne kadar, 1948 yılından 2025 yılına kadar sürdürmeye devam etmiştir. Ve sürdürmeye de kararlıdır. Bütün bunların arkasında da kim var? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni ilan eden, altına imzasını atan sözde modern, medeni ülkeler var. Bu da garip bir çelişki tabii, bunun da farkında olmak lazım. Gençlerimizin de toplumumuzun da bunun farkında olması lazım. Bize özgürlük, özgürlük diye dayatılan veyahut da özgürlük vaat edenlerin aslında kendilerinin buna karşı oldukları. Körfez Savaşı esnasında 'Biz Irak'a demokrasi getireceğiz, özgürlük getireceğiz.' diye yalanlarla, vaatlerle yola çıkan Amerika, daha hala bugün bile Irak'a herhangi bir özgürlük, herhangi bir demokrasi getirebilmiş değildir. Ki getiremez çünkü öyle bir niyeti yok, öyle bir düşüncesi yok, öyle bir fikri yok." şeklinde konuştu.
"İslam'daki insan hakları temeli adalet, eşitlik ve merhamete dayanmaktadır"
İslam dininin insan verdiği değere değinen Müftü Bekiroğlu, "Bu nedenle bizler Müslümanlar olarak, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den ve hatta Hazreti Adem (Aleyhisselam)'dan bu yana, esas adaleti, esas özgürlüğü, esas insan haklarını temsil eden çizgiden geliyoruz. Niçin? Çünkü İslam saf haliyle zaten insanın asli hüviyetini, aslına dönüşünü temsil etmektedir. İnsanın aslı da özgürdür, kirlenmemiştir, zulümle kirlenmemiştir, başkalarına haksızlıkla, adaletsizlikle kirlenmemiştir. İslam'da insan hakları dediğimiz zaman hemen aklımıza gelen nedir? Adalet, eşitlik ve merhamettir. İslam'daki insan hakları temeli adalet, eşitlik ve merhamete dayanmaktadır. Bu üçünün bir arada olmadığı hiçbir sistem, hiçbir düzen yeryüzüne ne yapamaz? İnsan haklarını, adaleti, insanların refahını, mutlu olacakları bir düzeni, bir sistemi getiremez. O nedenle İslam, insanın asli hüviyetine dönmesini istiyor, asli fıtratına dönmesini istiyor." dedi.
"İslam zulmü yasaklamıştır"
İslam'ın garanti altına aldığı değerlerin olduğuna değinen Müftü Bekiroğlu, "Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in buyurduğu, 'Her doğan fıtrat üzere doğar.' Yani Cenab-ı Allah'ın (Celle Celaluhu) temiz olarak yarattığı, özgür olarak yarattığı, o temiz fıtrata dönüşü temsil ediyor İslam. İnsanlara haksızlık yapmayan, insanlara adaletsizlik yapmayan, insanlara merhametsizlik yapmayan, ki ayet-i kerimede Rabbimiz (Celle Celaluhu) ne buyuruyor? 'Zulme meyil bile etmeyiniz.' Yani zulmü zaten yapmayın, çünkü Cenab-ı Allah (Celle Celaluhu) zulmü yasaklamıştır, zulmetmeyi yasaklamıştır. Ona meyil edecek, o zulmü çağrıştıracak bir takım fiiller bile işlemeyin, bir takım fiiller bile yapmayın diye bizlere tavsiyede bulunuyor. İslam'daki insan hakları temelinde dediğimiz gibi fıtrat var, adalet, eşitlik, merhamet var. Ama bunları temellendirdiğimiz zaman İslam'ın aslında beş çok önemli hakkı garanti altına aldığını görüyoruz. Nedir onlar? Ki biz bunlara zarureti diniye diyoruz, dinin zaruretleri, dinin olmazsa olmazları diye ifade ediyoruz." ifadelerini kullandı.
"Canın muhafazasını garanti altına almıştır"
Müftü Bekiroğlu muhafaza altına alınan değerlen hakkında şu ifadeleri kullandı:
"Bunlardan birincisi canın muhafazasını garanti altına almıştır. Her bir can, her bir insan ve hatta her bir hayvan masumdur, korunma altındadır, korunması gerekir. Devlet veyahut da toplum onun canının muhafazası için hareket etmesi lazım, bunu İslam garanti altına alıyor. Bir kimseye canına kastedecek bir durum olduğu takdirde buna karşı durmak hem toplumun hem devletin hem de bireylerin vazifesidir. İkincisi dinin muhafazası. İnsanların din ve inanç özgürlüğü vardır. Bunu da devlet garanti altına almıştır, İslam garanti altına almıştır. Nasıl? Birisi Hristiyan'sa, dinini yaşamak istiyorsa ona saygı duyulur. Birisi Müslümansa, dinini yaşamak istiyorsa ve dininin gereklerini yerine getirmek istiyorsa, o İslam tarafından garanti altına alınmıştır. Başka diğer dinler de böyle. Toplumun içerisinde fitne ve fesada teröre sebep olmayacak şekilde başkalarına sirayet etmeyecek şekilde ne yapılabilir? Bu garanti altına alınır. İnanç, din ve inanç özgürlüğü."
"Akıl muhafazası garanti altındadır"
Müftü Bekiroğlu aklın ve neslin muhafazası hakkında, "Bu yine İslam tarafından garanti altına alınmıştır. İnsanların aklını zayi edecek, aklına zarar verecek. Uyuşturucudur, fiziki bir takım maddeler olsun, manevi bir takım etkenler olsun. Bütün bunlardan bireyi koruma noktasında İslam, bunları garanti altına almıştır. Aklın muhafazası için elinden geleni yapmak durumundadır. Bir Müslüman da bunları yerine getirmek durumundadır. Neslin muhafazası, insan nesli her türlü karışıklıktan, her türlü farklı farklı etkenlerden muhafaza edilmesi gerekir. Malın muhafazası; İslam dini, bireysel çalışma özgürlüğü, bireysel mülkiyet hakkı, bütün bunları insana doğuştan itibaren bahşediyor, veriyor ve bunların da korunma altına alması İslam dininin bir emrinin gereği. Dolayısıyla bütün bu saydıklarımızla birlikte aslında evrensel bir değeri, İslam da Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi yayınlanmadan yaklaşık 1500 yıl önce zaten garanti altına almış. " şeklinde konuştu.
"İnsan eşrefi mahlukattır"

Müftü Bekiroğlu İslam'da insanın değerli olduğuna değinerek, "Ama tabi modern çağda böyle bir bildirinin yayınlanması bir yönüyle güzel ama bir yönüyle de sadece kendileri için varmış gibi hareket etmeleri de çok tehlikeli. Çünkü dünyanın geri kalanını, Amerika Batı hep geri bırakmak zorunda imiş gibi muamele etmiştir. Siyasi olarak, askeri olarak, ekonomik olarak, kültürel olarak insan hakları bakımından hep geri bırakmıştır. Bu çünkü kendi menfaatinin bir gereğidir. Dolayısıyla İnsan Hakları Beyannamesi hiçbir zaman Müslüman ülkelere, hiçbir zaman üçüncü dünya ülkelerine, hiçbir zaman uzak doğu ülkelerine uygulanmamış sadece kendi menfaatlerine uygulanmıştır. Burada şunu da ifade etmek lazım: Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz (Celle Celaluhu) Tin suresinde insanın eşref-i mahlukat olduğunu bizlere ifade ediyor. 'Yemin olsun ki biz insanı en güzel kıvamda yarattık.' Akıl, beden yani hem maddi hem manevi yönüyle en güzel kıvamda yarattık diyor. Sonra o tercihlerinden dolayı onu 'Aşağıların aşağısına dönüştürdük.' diyor Rabbimiz (Celle Celaluhu)." dedi.
"İnsan kötüleştiği zaman insandan daha vahşi bir yaratık yoktur"
Müftü Bekiroğlu, "Burada tefsirlerimizde geçen şöyle bir konu var. Rabbimiz (Celle Celaluhu) aslında insanı çok güzel bir şekilde bu ayet-i kerimede ifade ediyor. Eşref-i mahlukat en değerli, en güzel kıvamda maddi ve manevi olarak ama en kötü şeye de dönüşebiliyor. Hatta kötüden daha kötüsüne de dönüşebiliyor, hayvandan daha aşağıya da dönüşebiliyor. Bunu izah ederken özellikle Hz. Ali Efendimize ithaf edilen bir açıklama var. Şöyle buyuruyor, 'Rabbimiz (Celle Celaluhu) önce melekleri yarattı. Melekleri yaratırken onları kainatın en akıllı varlıkları olarak yarattı. Ama onları bedensel bir takım duygulardan arındırdı. Yani onlara nefis vermedi, onlara dişilik, erkeklik, yeme içme, uyuma vs. bir takım bedensel özellikler, nefsi özellikler vermedi. Daha sonra da hayvanatı yarattı, hayvanlara aklı vermedi Cenab-ı Allah (Celle Celaluhu). Ama bedensel bir takım özellikler verdi, bir takım arzuları verdi. Yeme içme, çiftleşme vs. bir takım arzular verdi. Ama akıldan yoksun yarattı. İşte tam bu ikisinin arasında yani melek ile hayvan arasında da insanı yarattı. Meleklerden en önemli özellik olan aklı insana verdi. Hayvanların en önemli özelliği olan bedensel bir takım duyguları, hazları verdi. Ve insanoğlu eğer aklını önceler, aklıyla hareket eder, Cenab-ı Allah (Celle Celaluhu)'ın kendisine gönderdiği emir ve yasakları akıl süzgecinden geçirerek, aklıyla hareket ederek, duygularını aklıyla yöneterek hareket ederse, yaşarsa, bu takdirde meleklere yakınlaşır. Hatta meleklerden daha üstün olabilir. Ama aklını arzularının emrine verirse, arzuları neyi gerektiriyorsa, neyi istiyorsa onları gerçekleştirmeye, nefsani duygularını gerçekleştirmeye başlarsa, o takdirde hayvana yakınlaşır ve hatta hayvandan daha aşağı bir konuma düşer.' Bugün yeryüzünde şunu net görebiliyoruz ki, insan kötüleştiği zaman insandan daha vahşi bir yaratık yoktur." ifadelerini kullandı.
"İsrailden daha vahşi olamaz"
israilin katliamlarına değinen Müftü Bekiroğlu, "Bugün israilden daha vahşi bir hayvan bulamazsınız. Yeryüzünde Allah'ın (Celle Celaluhu) yarattığı mahlukat içerisinde en vahşi hayvanı getirin, israilden daha vahşi olamaz. Binlerce insanı gözünü kırpmadan, çoluk çocuk demeden, muhtaç demeden, yaşlı demeden, hasta demeden, yatalak demeden, yoğun bakımda demeden öldüren, hayvandan daha aşağı pozisyonda bir güruh bir topluluk. Dolayısıyla bu da İslam'ın aslında insana ne kadar büyük değer verdiğini gözler önüne seriyor. Allah'ın (Celle Celaluhu) istedikleri gibi, İslam'ın istediği gibi yaşarsak, aklımızı arzularımıza esir etmezsek, eşrefi mahlukat oluyoruz, meleklere yakınlaşıyoruz, meleklerden daha üstün olabiliyoruz ama aklımızı arzularımızın hizmetine, nefsimizin hizmetine verdiğimiz zaman da israil gibi hayvandan daha aşağı bir pozisyona düşebiliyoruz. Burada tercih hakkını Rabbimiz (Celle Celaluhu) bizlere veriyor." dedi.
Müftü Bekiroğlu ifadelerini şu şekilde tamamladı:
"Dolayısıyla 1500 yıl önce İslam, İslam medeniyeti, adalet, eşitlik ve merhamet temelli insan haklarını zaten vaaz etmiştir. Bu yıllarca, yüz yıllarca zaten uygulanmıştır ve bugün de tekrardan uygulanmayı beklemektedir. Bizler de topluma bunu anlatmak, bunu iletmek durumundayız. Rabbim (Celle Celaluhu) özellikle Gazze gibi zulüm altında olan, işkence altında olan her türlü insan hakları elinden alınmış, gasp edilmiş diğer bütün İslam toplumlarının bir an önce gerçek anlamda haklarına, özgürlüklerine, adaletlerine, merhamete kavuşmalarını nasip eylesin." şeklinde konuştu. (İLKHA)




